Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Çiftçi

Herkes Duysun - Çiftçi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Çiftçi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı: Tarım ve kırsal kalkınma süreci başlatıyoruz Haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı: Tarım ve kırsal kalkınma süreci başlatıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sürdürülebilir Tarım ve Tarımda Markalaşma" temasıyla düzenlenen Ziraat Bankası Tarım Ekosistemi Buluşması'nda konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti; Tarımda sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği, coğrafi işaretli ürünler ve tarımda markalaşma, tarımın geleceği teması altında yapılan ve yapılacak olan tartışmaların sektörümüz açısından yol gösterici olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle 160 yılı aşkın süredir çiftçimizin üreticimizin yanında yer alan Ziraat Bankamıza ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. 1863 yılından beri Ziraat Bankamız Türk tarımının lokomotifi oldu. Savaş dönemleri dahil ülkemizin yokluk günlerinde bankamız çiftçinin, esnafın, tüccarın, girişimcinin yanında yer aldı. Üretimcilerimizin insanımızın iliğini sömüren tefecilerin ve faiz lobilerinin pençesine düşmemesi noktasında hayati rol üstlendi. Ziraat Bankası dün olduğu gibi bugün de ülkeyi ve milleti önceleyen duruşunu muhafaza ediyor. Ziraat varsa memleketin dört bir yanında ziraat var anlayışıyla Türkiye'nin tarım sektörüne güçlü destek veren bankamızı ve çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. "ZİRAAT BANKASI KARA GÜN DOSTUDUR" Şunu bir kez daha hatırlatmak isterim, Ziraat Bankası sadece kar peşinde koşan bir banka değildir. Bunun yanı sıra Ziraat, ihtiyaç duydukları anda çiftçinin, esnafın, sanayici, tüccar ve ihracatçının elinden tutan bir kara gün dostudur. Her iktisadi teşekkül çalışmalarını sürdürmeyi, yeni yatırımlarla faaliyet sahasını büyütmeyi ve genişletmeyi hedefler. Ziraat Bankamızın da hem ülke içinde hem de yurt dışında mevcudiyetini artırdığını görmekten artık memnuniyet duyuyorum. 2015 yılında Ziraat Katılım'ın faaliyete geçmesiyle birlikte bankamız hızla gelişen alternatif finans piyasasında da yerini almıştır. Daha nice seneler boyunca Ziraat'ın bir bankadan daha fazla olma iddiasını devam ettirmesini bekliyorum. Bugünkü programımız Ziraat Bankası'nın kuruluş gayesini, misyonunu ve asli vazifesini yerine getirdiğini gösteriyor. 81 ilden 2 binden fazla sektör temsilcisinin bir araya geldiği bu buluşmanın tarım eko sisteminin gelişmesine katkı sunacağına yürekten inanıyorum. Biraz evvel genç ve kadın çiftçilerimiz ile kooperatif ürünlerinin yer aldığı stant alanını ziyaret ettik. Ülkemiz tarımının çeşitliliğine ve zenginliğine burada tekrar şahit olduk. Bu hazineyi ne kadar ileriye taşırsak Türkiye için o kadar iyi olacaktır. Tabii bunun için tarım sektörünün tüm paydaşlarının el ele vermesi, iş birliği ve dayanışması içinde hareket etmesi mühimdir. Tarım sektörünün bütün aktörlerini aynı zamanda buluşturan bu tarz programlar anlayış birliğinin tesisini de kolaylaştırmaktadır. Değerli fikirleriyle bugünkü buluşmaya katkı sunan tüm hocalarımıza ve sektör temsilcilerine teşekkür ediyorum. Ziraat Bankası yönetimini buluşmaya öncülük ettikleri için tebrik ediyorum. Ülkemizin kalkınmasına, ekonomimizin büyümesine, sofralarımıza ulaşan çeşitli nimetlerin üretimine alın teri dökerek vesile olan çiftçilerimize de buradan bir kez daha selamlarımı, saygılarımı gönderiyorum. "SAMAN İTHALATI SÖYLEMİ TARIM SEKTÖRÜNE YAPILMIŞ BİR HAKARETTİR" 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nde Ankara'da Ziraat Odası Başkanlarımız ve üretici birliklerimizle bir araya geldik, kucaklaştık, Hasbihal ettik. Türkiye'nin tarımda son 21 yılda nereden nereye geldiğini karşılaştırmalı olarak çok detaylı bir şekilde ortaya koyduk. Ülkemizde muhalefetin ezberi olan tarım bitti tezlerinin ne kadar içi boş, temelsiz ve gerçek dışı olduğunu rakamlarla ispat ettik. Biraz önce Tarım ve Maliye Bakanlarımız da yaptıkları konuşmalarla bunu tekrar teyit ettiler. Özellikle hemen her sene tedavüle konan saman ithalatı söylemi tarım sektörünün tüm paydaşlarına yapılmış bir hakarettir. Türkiye gerçekler yerine çarpıtmalar, özellikle bunun üzerinden muhalefeti artık geride bırakmalıdır. Açıkçası eski muhalefet tarzının da raf ömrünü tamamladığı görülüyor. Bunun yerine eleştirel ama daha yapıcı bir anlayışın ikame edilmesi ülkemiz için şüphesiz daha faydalı olacaktır. Biz de böyle olmasını arzu ve ümit ediyoruz. "BAŞARILARIMIZIN SAYISINI ARTIRMANIN, EKSİKLERİMİZİ GİDERMENİN DERDİNDEYİZ" Elini vicdanına koyan herkesin kabul ettiği hakikat şudur; Ülkemizin son 21 yılda başarı hikayesi yazdığı alanların en başında tarım, hayvancılık ve su ürünleri vardır. Bunu söylerken elbette her şey güllük gülistanlık diyemeyiz. Dünyadaki tüm ülkeler gibi bizim de sıkıntılarımız var. Tarımsal girdi fiyatlarındaki artış çözmemiz gereken buna benzer sorunlarımız var. Kırmızı ve beyaz et fiyatlarında son dönemde yaşanan dalgalı hareketleri yok sayamayız. Gübre fiyatlarındaki artışlarından gündelik ve sürekli işçi eksikliğine kadar farklı alanlarda yükselen şikayetlere kulaklarımızı tıkayamayız. Başarılarımızla birlikte halen problem üreten alanların farkındayız. Muhasebemizi yaparken dengeli ve objektif bir şekilde kendimize ayna tutuyoruz. Amacımız güçlü ve zayıf yanlarımızı en doğru biçimde tespit etmektir. Tarımda da durum farklı değildir. Burada da çözüm odaklı bakış açısıyla hareket ediyoruz. Başarılarımızın sayısını artırmanın, eksiklerimizi gidermenin derdindeyiz. Problemlerimize ortak akılla çözüm yolları geliştirmeye çalışıyoruz. Tarım sektörümüzün 21 yılda elde ettiği başarıların değersizleştirilmesine mahal vermeden milletimizin en çok şikayet ettiği hususlara odaklanarak Türkiye'yi hep beraber hedeflerine ulaştıralım istiyoruz. Bakınız burada şu hususu tüm samimiyetimle söylemek isterim, milli meselemiz olan tarımda biz hiç kimseye kapımızı kapatmadık. Türkiye'nin tarım eko sistemini geliştirmek için herkesin fikrine, katkısına, eleştirisine, önerilerine sonuna kadar açığız. Yeter ki, tarım konusu ezberlere ve ön yargılara kurban edilmesin. Yeter ki, cımbızla çekilen bir ürün üzerinden sektöre haksızlık yapılmasın. Allah'ın izniyle gerisi biraz gayret ve emekle zaten kolayca gelecektir. "BİZE İNSANLIK DERSİ VEREN BATILI ÜLKELERİN AFRİKA ÜLKELERİNDE NELER YAPTIĞINI BİLİYORUZ" Biliyorsunuz geçtiğimiz asırda yer altı kaynakları ön plandaydı. Petrol, altın, elmas ve diğer yeraltı zenginlikleri için oluk oluk kan aktı. Bir damla petrolü, bir damla kandan daha kıymetli gören sömürgeciler bunları tahakküm altına almak için her yola başvurdular. Binlerce kilometre ötedeki ülkeleri işgal ettiler. Avrupa'dan Afrika'ya saldırdılar. Buralarda tüm imkanlarıyla Afrika'nın o evlatlarını ne yazık ki imkanlarını helikopterlerle, elmaslarını, altınlarını Avrupa'ya taşıdılar. İnsanları topraklarından sürdüler. Savaş ve iç savaş çıkardılar. Eli kanlı diktatörleri desteklediler, darbe yaptılar, cinayet işlediler, katliamlara imza attılar. Yerel halkı içkiye, uyuşturucuya alıştırarak ekonomik, sosyal ve siyasal bakımdan kendilerine tamamen bağımlı hale getirdiler. Kendi refahlarını mazlumlardan çaldıkları zenginlikler üzerine bina ettiler. Bize insan hakları dersi veren batılı ülkelerin Kongo'da, Cezayir'de, Kenya'da, Somali'de, Güney Afrika'da, Nabimya'da, Nijerya'da ve daha pek çok Afrika ülkesinde neler yaptığını çok iyi biliyoruz. Avrupa'nın ortasında Afrika'dan getirilen insanların sergilendiği müze adı altında affınıza sığınarak söylüyorum, hayvanat bahçeleri kuruldu. Sadece Kongo'da şiddet, açlık ve hastalık nedeniyle 10 milyon kişi öldü. Bu ülkeleri ziyaretimizde sömürgecilerin acımasız yüzünü bizzat görme fırsatı bulduk. Bunların hepsi ve daha fazlası yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kontrolü için yapıldı. Yeni ve çok daha sinsi yöntemlerle sömürü düzeni halen devam ediyor. Tarımın ana vatanı olan Anadolu'da yeşil kalkınma ve yerelden kalkınma ilkesiyle yeni bir tarım ve kırsal kalkınma süreci başlatıyoruz. (Tarım projeleri) Projelerle toplam 13 milyar lira yatırım yapılacak olup, yaklaşık 20 bin vatandaşımıza istihdam sağlayacağız. ERDOĞAN'DAN ÇİFTÇİYE MÜJDE Ziraat Bankamız da yeni müjdelerle sektöre verdiği desteği artırıyor. Küçük ekipman kredisi limitini 150 bin liradan 250 bin liraya çıkarıyoruz. Küçükbaş hayvan üreticilerimize işlerini büyütmeleri, hayvan sayılarını çoğaltmaları, atıl işletme kapasitelerini üretime kazandırmaları amacıyla verilen kredinin limitini de 400 bin liradan 600 bin liraya getiriyoruz. Büyükbaş süt hayvancılığı ile iştigal eden üreticilerimiz için bu rakamı 1 milyon liradan 1,5 milyon liraya yükseltiyoruz. Her zaman söylüyorum gençlerimiz bizim geleceğimiz. Gençlerin tarım alanında iş ve işletme sahibi olmalarını teşvik ediyoruz. Ülkemizdeki genç nüfusa tarım dahil ne kadar fazla alternatif iş kolu oluşturabilirsek ekonomimiz için o kadar güzel olacaktır. Genç çiftçi kredisinin limitini 1,5 milyon liradan 2,5 milyon liraya artırıyoruz. Kadın çiftçi kredisi limitini de aynı şekilde 1,5 milyon liradan 2,5 milyon liraya yükseltiyoruz. Ziraat Bankamızın bu müjdeli haberlerinin de çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu kredilerin katkısıyla tarım sektörümüz geliştikçe inşallah Türkiye daha müreffeh, milletimiz daha huzurlu, geleceğimiz daha aydınlık daha güvenli olacaktır.  

Bursa Ovası'nı nasıl kaybettik? Haber

Bursa Ovası'nı nasıl kaybettik?

Aylin Tekir'in moderatörlüğünde Gazeteci Yazar Mesut Demir ve Gazeteci Yazar Mehmet Ali Ekmekçi'nin değerlendirmeleriyle ekrana gelen "Herkes Duysun" isimli gündem programına Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak konuk oldu. Dr. Fevzi Çakmak, deneyimli gazetecilerin soruları yanıtladı. “SANAYİLEŞME POLİTİKALARI OVALARI YOK ETTİ” 2006 yılında Bursa’nın toplam tarım arazisi alanının 417 bin hektar olduğunu söyleyerek konuya giren Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak, “2022 verilerine göre ise tarım arazileri varlığı 370 bin hektara düştü. Yani 16 yılda tam 47 bin hektar tarım arazimiz tarım dışına çıkarıldı. Bu da demek oluyor ki yüzde 11,5 oranında tarım arazisi yok edildi. Peki nasıl yok edildi? Kentleşme ve sanayileşmeyle yok edildi. Ne yazık ki özellikle genel yönetimlerin uyguladığı sanayileşme politikaları neticesinde kente otomotiv sektörünün inşa edilmesi, bunun yanında yan sanayinin de oluşturulması, gelişen iş imkanları beraberinde göç hareketine de neden olduğundan, bu insanların konut ihtiyaçları dikkate alındığında kent önlenemez bir şekilde genişledi.” dedi. “TARIMIN ÖNCELİK OLDUĞU BİR POLİTİKA UMUYORUZ” Dr. Çakmak, bu genişlemenin kent yönetimlerinin yeterli yapı stoklarını oluşturamamalarından dolayı kaçak yapılaşmaya yönelime neden olduğunu da belirterek, “Bu kaçak yapılaşmalar da ovalara doğru akmaya başladı. Bizim güzel ovalarımız ne yazık ki birer birer yok edildi. Bugün geldiğimiz noktada da büyük ovaların Ova Koruma Kanunu olmasına ve büyük ova statüsünde olmasına rağmen koruyamadık, yok ettik. Umuyorum ki bundan sonraki süreçte, yeni gelen yöneticilerimiz bu konuya duyarlı olur. Sanayinin değil de tarımın ve turizmin öncelik olduğu bir politika izlerler. Hiç olmazsa bu mevcut durumdaki arazilerimizi koruruz ve bunları daha verimli hale getirme yönünde çalışırız.” şeklinde konuştu. Bursa’nın verimli ve yöresel ürünler bakımından çok değerli olduğuna değinen Çakmak, sözlerine şöyle devam etti: “KENTİN 3 TARAFINA DA OTOMOTİV FABRİKALARI KURDUK” “Baktığımızda Bursa çok verimli, yöresel ürünleri de çok fazla olan, katma değer üreten, sulama potansiyeli yüksek bir kent. Şeftali, armut, kestane gibi aklımıza gelmeyen birçok yöresel potansiyeli yüksek ürünü var. Bursa’nın tarım arazisi varlığı Türkiye’nin geneline baktığımızda çok da yüksek seviyede değil. Türkiye genelinde tarım arazisi bakımından 34. sıradayız ama biz var olan arazilerimizde bile katma değer sağlayan ürünler ürettiğimiz için ekonomik olarak tarımsal ürün katma değeri yaratma açısından 6. sıradayız. Bu kadar değerli bir kentin topraklarına sahibiz. Siz buna rağmen Bursa Ovası’na sahip çıkıyoruz derseniz az önceki yüzde 11.5 oranına bakabilirsiniz. Bu araziler, ovalar, sanayilere, kentlere gitti. Kentin 3 tarafına da otomotiv fabrikaları kurduk. Bununla beraber de ister istemez göçler ve yan sanayiler oluştu. Böylece Bursa, sanayi kentine dönüştürüldü. Sadece bu hükümet döneminde değil, geçmişten bugüne sanayileşme hamlesi ile beraber tarım arazileri yok edildi. Geçmişten bugüne atılan yanlış adımlar, izlenen yanlış politikalar Bursa’nın tarım kenti olma potansiyelini gittikçe eritti.” KANUNUN VERDİĞİ MİKTARDAN DAHA AZ DESTEK VERİLİYOR Tarıma verilen desteğin azaldığına ve geç kaldığına da değinen Dr. Fevzi Çakmak, “Tarım Kanunu’nun 21. maddesi çok açık. Kanun “Gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” diyor. Bu kanun çiftçiye verilecek desteklerden bahsediyor. 2023 yılında gayrisafi hasılamız 26 trilyon TL olmuş, buna göre ödenmesi gereken 260 milyar TL. 2024 bütçesine konan destekleme miktarı 91 milyar TL. Bahsedilen yasayla verilmesi gereken miktarın neredeyse 3’te 1’i ayrılmış. Bunlar da ‘Anlamına uygun bir şekilde mi kullanılıyor?’ diye sorgulamalıyız.” ifadelerine yer verdi. ÇİFTÇİYE DESTEK GEÇ GİDİYOR Çakmak, çiftçiye desteğin geç gittiğinden de bahsederek, “Bir yerden paraya ihtiyacınız olduğunda parayı o an bulursak ihtiyacımız giderilir ama çiftçiye böyle bir destek yok. Çiftçi üretecek, satacak ertesi yıl parasını alacak. Çiftçiler bankadan, gübre bayiinden borçlarla işini döndürmeye çalışıyor. Durum bu olunca da maliyetler çok daha fazla oluyor. Böylece 91 milyarlık destek, destek olmaktan çıkıyor. Çünkü ihtiyaç olduğunda verilmiyor. Ben ihtiyacım olduğu dönemde mazot desteğini, gübre ve tohum desteğini alabildiğimde bir anlam ifade eder. Ancak bu yapılmıyor, destek de kanunun altında bir oranda veriliyor. Çiftçi bütün dünyada desteklenmelidir. Mutlak suretle desteklenmesi gereken bir sektördür. Desteklenmez ise gıda olmaz, gıda olmadığında hepimiz evimize aç gideriz. Bu nedenle önce çiftçiyi tarımın içinde tutacak politikalar geliştirmemiz lazım.” şeklinde konuştu.

Başkan Çakmak: Çiftçi üretmekten vazgeçmektedir Haber

Başkan Çakmak: Çiftçi üretmekten vazgeçmektedir

Haber: Merve ÖZDEMİR ÇEVİK / HERKES DUYSUN Bursa'da tarımdaki son durumu konuştuğumuz Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak, tarımda 16 yılda büyük kayıplar olduğunu söylerken tarım alanlarımızı koruyamadığımızın altını çizdi. Konu hakkında sözlerine devam eden Başkan Çakmak, "İlin genel arazi dağılımı içinde tarım arazisi 2016 yılında  417.420 hektarla toplam arazinin %38,34’ünü oluştururken, 15 yıl sonra yani 2021 yılında 363.150,00 hektara düşerek % 33,36’ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda yaklaşık 54.000 ha tarım arazisi, tarım dışına çıkartılmıştır. Tarım dışına çıkartılan bu arazilerin büyük kısmı da yerleşim yerleri ve sanayi alanına dönüşmüştür. Ne yazık ki bu kadar verimli topraklara ve iklim koşullarına sahip bir şehirde bile tarım alanlarımızı koruyamamış durumdayız." dedi. ÇİFTÇİ ÜRETMEKTEN VAZGEÇMEKTEDİR Tarım arazilerinin dağılımına baktığımızda son 16 yılda tarla alanlarının son  % 60 paydan, % 39 paylara düştüğünü,  buna karşılık sebze alanları  sabit kalırken, meyvelik alanların % 5, zeytinlik alanların % 3 civarında arttığını söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak tarla alanlarının büyük kısmının ise yerleşim yeri ve sanayi amacıyla tarım dışına çıktığını ifade etti. Başkan Çakmak, "En dikkat çekici konu, Bursa gibi iklim koşullarının çok iyi, toprak yapısının tarıma elverişli olduğu koşullarda  hala toprakların nadasa bırakılıyor olması ve daha da vahim olanı tarıma elverişli olduğu halde her yıl daha fazla tarım alanının nedensiz bir biçimde ekilmeden boş bırakılmasıdır.2021 yılı verilerine göre yaklaşık nadas ve tarıma elverişli olduğu halde kullanılmayan arazi toplamı 97.000 ha civarına çıkmıştır. Bursa tarım arazisi varlığının yaklaşık  % 24 ‘ü ekilmemektedir. Bu arazilerin ekilmemesinin başında, arazilerin ekonomik işletme büyüklüğünde olmaması, sulama imkanlarından yararlanılamaması, arazilerin çok fazla hissedara sahip olduğu için kim tarafından ekileceğinin bilinmemesi, köyde toprağı işleyecek genç nüfusun kalmamış olması ve en önemlisi de tarımsal girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeni ile çiftçinin zarar edeceği endişesidir. Yine devlet tarafından verilen desteklerin yetersiz ve çiftçinin ihtiyacı olduğu dönemde verilmemesi de önemli bir etkendir. Nitekim ÇKS kayıt sistemi incelendiğinde toplam işletme sayısı 2016  yılında 97.061 iken 2021 yılında bu sayı 72.105’e düşmüştür. Yani çiftçi üretmekten vazgeçmektedir.2021 yılı verilerinde bile bu işletmelerin de sadece % 49’u ÇKS kaydı yaptırmıştır. Yani çiftçilik yapan işletmelerin yarısı desteklemelerden yararlanma gereği duymamaktadır.Bu durum desteklemelerin çiftçinin yarasına merhem olmadığının açık göstergesidir." dedi. TÜRKİYE’NİN TOPRAK VERİMLİLİĞİ SON 10 YILDA %23 AZALMIŞTIR Yaşanan iklim değişiklikleri ve buna bağlı kuraklıkların tarıma etkisi konusunda ciddi uyarılarda bulunan Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak, "Tarımsal üretim için toprak, su, güneş ışığı, sıcaklık ve oksijene ihtiyaç vardır. İklim, sayılan bileşenlerin hepsine etki eden dinamik bir bileşendir. Bu nedenle; iklim faktörünün tarım sektörü için yarattığı risk, içerdiği bilinmezlikler yüzünden çok yüksek seviyededir. Tarım sektörü ürün verimliliği, ürün deseni, azalan su kaynakları, artan sıcaklık ve gıda güvenliği bakımından iklim değişikliğinden en çok etkilenen ve bu değişikliğe neden olan sektörlerden biridir. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’nin toprak verimliliği son 10 yılda %23 azalmıştır.Toprak verimliliğinin azalmasıyla birlikte topraktaki organik yapı zayıflamakta ve dolayısıyla bitki besin elementlerinde azalmalar görülmektedir. İklim değişikliği doğal bitki örtüsünde de değişiklilere neden olmaktadır. Bu durumun ülkemizde de, özellikle bozkır alanlarının genişlemesine ve mera alanlarının azalmasına neden olmaktadır. Bütün bu açıklamalar ışığında, gelecekte gıda güvencesinden yoksun, gıdaya erişemeyen bir toplum olmamak için, var olan su kaynaklarımızı korumalı ve amaç dışı kullanımlarını ve kirletilmelerini önlememiz gereklidir. Yine suyun her damlasından tasarruf etmemiz gerekliliğini de doğru okumamız ve suyu en fazla kullanan sektör olan tarımda kayıp kaçak oranlarını minimuma indirecek, su kullanım verimliliğini arttıracak, tarımın bilimsel veriler ışığında yapıldığı tedbirleri ivedilikle almamız gereklidir. Yine var olan su kaynaklarımızın boşa akmasını önlemeli ve suya hasret olan topraklarımızı su ile buluşturacak alt yapıları da tamamlamamız gereklidir."ifadelerini kullandı. 2023 YILI TARIM SEKTÖRÜ İÇİN KRİZ YILI OLMAYA DEVAM EDECEKTİR Tarıma verilen önem, köyünü ve toprağını bırakan çiftçi üzerine konuştuğumuz Başkan Çakmak, bu konuda da önemli sorunların altını çizerken, "2023 yılı tarım sektörü için kriz yılı olmaya devam edecektir" dedi. Başkan Çakmak, "Ülkemizde vahşi kapitalist politikaların önünü açan 1980 askeri darbesinden bu yana, IMF ve Avrupa Birliği dayatmaları ile birlikte tarımsal destekler gittikçe azaltılmış, girdi fiyatları sürekli artmış, çiftçiyi destekleyici kurumlar birer birer kapatılmış ya da özelleştirilmiş, çiftçi özel şirketlerin kucağına itilmiş ve ithalat sopası ile terbiye edilmeye çalışılmış, bütün bunların sonucu tarımsal faaliyetler  üreticilere yeter gelir sağlayamaz olmuştur. 2012 yılında çıkartılan Bütün Şehir yasası ile bir kültür olarak köylülük yok edilmiş, çiftçilik mesleği itibarsızlaştırılmış, kırsal yerleşimler yaşanılır olmaktan çıkarılmıştır. 2002 yılından bu yana ekilir tarım arazisi miktarında 3.5 milyon hektar,  Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısında yaklaşık  700 bin kişi azalma olmuş, çiftçi tarım desteği talebini dahi terk etmiştir. Köylerde genç nüfus kalmadığı için tarım mevsimlik tarım işçileri ile yapılmaya çalışılır olmuştur. Tarım sektöründe yaşanan olumsuzluklar üretimi ve üretim alanlarını daraltırken, kamu kurumları küçültülüp, müdahale kurumları kapatılıp işlevsizleştirirken, alana hizmet veren özel sektör de günden güne zayıflamaktadır. Tarımsal altyapı sorunlarının çözülmediği, dışa bağımlı girdi fiyatlarının sürekli arttığı, uygun kredi olanaklarının yaratılmadığı, desteklerin yeterli ve zamanında ödenmediği önümüzdeki üretim döneminde iklim koşullarındaki olumsuzluklar da çiftçilerimizi daha zor bir dönemin beklediğini göstermektedir. Rant ve faiz ekonomisi yerine üretim ekonomisine geçilmediği sürece Pandemi süreci ve ülkemizde yaşanan ciddi kuraklık sorununun da etkisiyle 2023 yılı tarım sektörü için kriz yılı olmaya devam edecektir." dedi. KÖYLÜNÜN KÖYE DÖNMESİ VE TOPRAĞINA SAHİP ÇIKMASI İnsanoğlunu doyuran ve giydiren tarım sektörünün, sosyo-ekonomik ve ekonomi-politik önemi ile toplumların, dolayısıyla ülkelerin geleceğinde belirleyici rol oynayan stratejik bir sektör olduğu unutmamamız gerektiğini söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak, köylünün köyünde kalıp toprağını bırakmaması için bazı önerileri sıralarken, “Köyde tarımla uğraşanların yaş ortalaması 55 ve üzeridir. Gençlerin köyde kalmasını, gidenlerin de tekrar dönüşünü sağlamak ve köyde yaşamın özendirilmesi için, köydeki okulların eğitim seviyeleri yükseltilmeli, tarımla uğraşanların sosyal güvenceye kavuşması sağlanmalı, sağlık alt yapısına ulaşım kolaylaştırılmalı, köylerin büyük yerleşim yerlerine olan bağlantıları ile köylerdeki sosyal yaşam koşulları iyileştirilmelidir. Detaylı toprak etüt haritalama çalışmaları başlatılmalı, arazi kullanım planlama çalışmaları yapılarak, toprak, su varlıklarımızın sürdürülebilir kullanımları sağlanmalıdır.Tarımsal üretim ve pazarlama kooperatifleri desteklenmeli, çiftçimize örgütlülük bilinci aşılanmalı. Tarımsal mekanizasyon başta olmak üzere tarımda bilgi ve teknoloji kullanımı yaygınlaştırılarak üretim maliyetleri aşağı çekilmelidir. KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalı, ek ekonomik destekler açıklanmalı. Stratejik ürünlerde girdi maliyetleri de dikkate alınarak çiftçinin karlı bir üretim yapacağı garanti altına alınarak, alım taban fiyatı üretim sezonu başında açıklanmalı ve çiftçinin zarar etmeyeceği garanti altına alınmalıdır. Ülkemiz mera alanlarının genel yapısı daha çok küçük hayvancılığa uygundur. Bu nedenle bu nedenle büyükbaş hayvan yerine küçük baş hayvan tüketimini özendirici, tüketici tercihlerini değiştirici çalışmalar yapılmalıdır.Hayvancılığın en büyük gider kalemi olan yem maliyetini aşağı çekmek için mevcut mera alanlarının korunması ve ıslah çalışmaları yapılarak iyileştirilmesi gereklidir. Bu mera alanları ıslah edildikten sonra planlama dahilinde küçük çiftçinin hizmetine sunulmalıdır. Orman köylülerinin orman altı meralardan plan dahilinde yararlanması sağlanmalı, özellikle bu tür yerlerde keçi yetiştiriciliği özendirilmelidir. Keçi çalıları, ağaçların alt dallarını yiyerek ormanların bakımını ve budamasını da yaptığı gibi dışkıları ile de ormanları gübrelerler. Yine orman altlarındaki otları yedikleri için orman yangınlarını önlemede de etkilidirler. Bu şekilde iki taraf için de karşılıklı fayda sağlanmış olur.Tarımsal afet fonu kurularak tüm tarım arazileri bu fona dahil edilmeli, oluşacak doğal afetlerdeki çiftçilerin zararları bu fondan karşılanmalıdır." dedi.

Hatay'da depremzede çiftçiler üretmeye devam ediyor Haber

Hatay'da depremzede çiftçiler üretmeye devam ediyor

Depremin yıktığı Hatay’da yakınlarını kaybeden çiftçiler, cenazelerini toprağa vererek üretmek için tarlalarına döndü. Acısını içinde yaşayan çiftçiler, hayatın devam ettiğini, geride kalanlar için üretmeye devam etmek zorunda olduklarını söyledi. 'TOPRAKLARIMIZI TERK ETMEYECEĞİZ' Dededen üçüncü kuşak çiftçi olduğunu belirten Bülent Mıstıkoğlu, "Deprem günü Antakya’daydım, kayıplarımız çok. Ama bir taraftan da mısır ekmeye başladık. Biz topraklarımızı terk etmeyeceğiz, ülkemiz, milletimiz için ekmemiz gerekiyor. Hatay’a yardım yağıyor, dedem 1944 yılında bu toprakları almış ben üçüncü kuşağım. Topraklarımıza mısır, pamuk, patates, buğday ve sert çekirdekli meyveler ekiyoruz" diye konuştu. 'ÇİFTÇİNİN CUMARTESİ, PAZARI, DEPREMİ, TATİLİ YOKTUR' Tarımın ara vermeyi kabul etmeyeceğini aktaran Mıstıkoğlu, "İlacını, gübresini gününde yapmanız lazım. Şu anda tarla tavında ekim yapılabiliyor. Çiftçinin cumartesi, pazarı, depremi, tatili yoktur. Öyle yaparsanız verim alamazsınız. Burası 200 dönüm, dönüm başına ortalama bin 500 kilo mısır alınabilir. Tabii ki, hava şartları ve gübreleme gibi birçok etken var" ifadelerini kullandı. DEPOSU YIKILDI, MAHSULLERI SU ALTINDA KALDI Deprem nedeniyle zararı olduğunu anlatan Mıstıkoğlu, "Depremde elektriklerimiz kesildi, depolarımız çöktü içindeki mahsullerimiz gitti. Ekipmanlarımız suyun içinde kaldı. Kayıplarımız çok ama her beraber bu yaraları saracağız. Yıkılan depomuzda 200 ton civarında mısırımız, gübremiz vardı gitti. Sağlık olsun canımıza gelmedi, işimize devam etmeye çalışıyoruz. Buradaki bazı çiftçi arkadaşlarımızın mazota, gübreye ve ilaca ihtiyacı var" şeklinde konuştu. ŞEFTALİ AĞAÇLARI DA BUDANIYOR Akan Bekler ise şeftali ağaçlarının budama zamanının geldiğini söyleyerek "Bakmazsak ağaçlar ölür. Deprem anında çok korktuk, evlere giremiyoruz, çadırlarda kalıyoruz ama işe geliyoruz. Biz geride kalanlar için üretmek, bu ağaçlara bakmak zorundayız. Artçı depremlerin devam edeceği söyleniyor ama toprağa bakıp çalışmaya devam edeceğiz. Ailemizden birçok kişi hayatını kaybetti. Hepsi Antakya’da genç yaşlarda enkaz altında kalıp, öldü" dedi. 'EVİMİZ YIKILMADI AMA İÇERİ GİREMİYORUZ' Abdurrahman Üzüm de "İnşallah mahsul bereketli olur da tüm Türkiye bu ağaçların meyvesini yer. İnşallah bu afetten de kurtuluruz. Çok sıkıntıdayız, açıkta çadırlarda kalıyoruz. Gerçi benim çadırım da yok bir sandalyede sabaha kadar oturuyorum. Evimiz yıkılmadı ama korkudan içeri girip yatamıyoruz. Tam akşam yemek yerken bir daha sallandık, yemeği bırakıp dışarı çıktık. Bu ağaçlardan ilk defa meyve alacağız. Budama yaparak ağacı rahatlatıyoruz, böyle verim artıyor. Meyve vermeyen dalları kesiyoruz" diye konuştu.

“Tarım Danışmanları olarak hak arıyoruz” Haber

“Tarım Danışmanları olarak hak arıyoruz”

Ülke genelinde 6 bin sertifikalı Tarım Danışmanı bulunduğunu anımsatan TAYDAK İl Temsilcisi Aynur Narmanlıoğlu, meslek sorunlarını anlatırken şunları söyledi: “Bugün ülkemizde yayım faaliyetlerini yürüten, kırsal kalkınmaya hizmet eden, kırsal kesimde insan kaynağı geliştirme, üretim, pazarlama, finansa erişim gibi temel konularda her an her koşulda mesai mefhumu gözetmeksizin çiftçinin üreticinin yanında olan tarım danışmanlarımız var. Ancak son yıllarda tarım danışmanları azalan destekleme miktarına bağlı olarak ekonomik zorluklarla karşı karşıyadır. Tarım danışmanlarına ödenen destekleme miktarı sigorta vergi hizmet giderleri, büro kirası gibi giderleri bile karşılamaktan uzak iken bu destek ile tarım danışmanlarının geçimini de sağlaması mümkün olmamakta, bu durumda birçok meslektaşımız işini bırakmak zorunda kalmıştır.” Tarım danışmanlarının mağduriyetlerine son verilmesini isteyen Aynur Narmanlıoğlu, TAYDAK olarak bu konuda yıllardan beri mücadele verdiklerini bildirdi. Narmanlıoğlu tarım danışmanlarının sorunlarını anlatırken şöyle devam etti: “Mevcut şartlarda bizlere reva görülen yıllık destek miktarı 72 bin lira gibi yetersiz bir rakam olmuştur. Destek miktarının desteklenen teknik elemanların onuruna yakışır şekilde arttırılması, güvence kapsamına alınması ve mesleğimize saygınlık kazandırılması için yıllardır vermiş olduğumuz mücadelemizi sürdüreceğiz. Ülke tarım ve hayvancılığına alın terimizle hizmet vererek ve değerli çiftçilerimize bilgi birikimlerimizi aktaran tarım danışmanları olarak emeğimizin karşılığını istiyoruz. Sayın Tarım ve Orman bakanımız tarlada bağda bahçede, ahırda, serada sizin deyiminizle ‘akıl teri’ döken meslektaşlarınız olan tarım danışmanlarının feryadını duyun. İnsani yaşam haklarımızı ve mesleğimize güvence istiyoruz.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.